17 Şubat 2013 Pazar

BİR CAMİYİ GEZERKEN

 
     Haydi seninle bir cami gezelim Fu . Cami gezmekte ne var ? İçi , dışı , minaresi ...  Bitti , gitti,  demeyeceksin . Peygamber zamanındaki camilerle sonrakilerin görünüm açısından pek alakası yok . Camii mimarisi zaman içinde oturdu . Farklı kültürlerin farklı gibi gözüken camileri olsa da benzer unsurları oluyor :                


1. MİHRAP 2.NEF(sahın)                                                                                                                   
3.MİNBER    
4. VAAZ KÜRSÜSÜ                                             
5. MİNARE            
 6. KADINLAR MAHFİLİ                                                              
     Bunların yanısıra belki:    
 7. MÜEZZİN MAHFİLİ  
 8. SON CEMAAT YERİ
 9. AVLU                                                  
 10. ŞADIRVAN    
                                                                                     
       Cami deyince aklına Sultanahmet Cami'ninki gibi ünlü camilerin görüntüleri geliyordur .  Namaz kılınan kooocaman , halılı bir alan ... Üstü mutlaka kubbe ile örtülü ...  Bir cami planının ne kadar çeşitli olduğuna inanamazsın . Bu çeşitlilik sayesinde sanat tarihçiler  " Hm , bu Selçuklu Dönemi ,  bu Erken İslam , bu Beylikler ... " gibi ayırımlar yapabiliyorlar . Tabii bu belirlemelere  planın yanı sıra süsleme çeşitleri , kullanılan  malzeme gibi başka etkenlerde yardımcı oluyor .

    Bir cami illa kubbeli olmak zorunda değil Fu . Kubbe İslamiyet öncesinde de yapılarda kullanılan bir mimari eleman .  Modern camilerde yeni örtü tasarımları da uygulanıyor . Bazıları çok başarılı . Gazetelerde gördüğüm iki camiden çok etkilenmiştim . Geçmiş zaman , adları kolay unuturum bilirsin . Biri Uzakdoğu'da diğeri bizde , hatta sanki İstanbul 'da iki cami ...
      Peygamber zamanı camilerde hatırladığım kadarıyla kubbe , minare yoktu . Düz çatıya çıkan bir kişi (Hz. Zeyd geldi aklıma ama baktım ilk ezan okuyan kişi Bilal Habeşi ) insanları namaza davet ediyordu . .                                                                      (Zeynep Sultan Cami nin kubbesinin içeriden görüntüsü . Kubbe yuvarlağında kalem işi süslemeler , oturduğu kasnakta iç mekana aydınlık veren pencereler var . Bu cami çok sevimli , ferah ...)

                                                      
Bir camiye girdiğinde bilirsin ki namaz için  Mekke' ye yönelirsin . Camide kıble  dediğimiz bu yönü " mihrap " ile anlarız .   İmam mihrabın önünde durarak namaz kıldırır . Namaz vakti gitmesen , imam olmasa bile mihrabı farkedersin . Genelde cami girişinin tam karşısında yer alır.    
Duvara doğru bir girinti şeklindedir. Gözden kaçmaz , süslü yapılır .
     Evvelden camiler elektrikle aydınlatılamıyorken kandil , mum vs. kullanılıyordu. Bazı tarihi camilerin mihraplarının iki yanında devasa şamdanlar görürsün. Hayal et , elektrik yok, alanın üstünden sarkan dev avizelerde kandiller yanıyor. Mihrapta durmuş namaz kıldıran imamı iki büyük mum aydınlığında görüyorsun . Akşam namazında ...
   ( Yandaki mihrap da İstanbul- Gülhane Park'ı girişinin karşı çaprazındaki Zeynep Sultan Cami'nin .  İlk kez gittim .
Ba-yıl-dım .  18.yy.' da  III.Ahmet' in kızı yaptırmış.)
   


   Mihrabın önünde yer alan , ibadet edilen bütün alan " nef "tir .Yani sahın . Bu ibadet alanı bazı camilerde bölümlenmiş (sütunlarla mesela ) olabilir . Mihrabın önüne denk gelen bölüm  ana nef  , diğerleri  yan nef   diye adlandırılır .
  Yanda Sultanahmet Cami'nin nefi gözüküyor .
Burada nef  4 fil ayağı ile bölümlenmiş . Orta sağdaki devasa sütun fil ayağı denilen taşıyıcı .
Ayasofya'da da fil ayakları var ama onlar böyle yuvarlak değil .   Ah Fu ,  görmelisin !  Fil ayaklarının yanında dururken kendini pek minik hissediyorsun ...
                                                              

 Mihrabın  sağ tarafında " minber "  denilen kısmı görürsün. Üzerinde "hutbe" okunan merdiven biçiminde bir eleman kendisi :)
   Bir hatip merdivenden en üstteki bölmeye çıkıyor , insanlara dini konularda bilgi verici konuşmalar yapıyor .      
Minber cuma ve bayram günleri kullanılıyor .     
    Mermerden yapılanı vaaar , taş olanı , ahşap olanı efendiciğime söyleyeyim çiniden yapılanı bile var .
   Benim gördüklerimin çoğu birer biblo gibi özenle işlenmiş zarif minberler . Etraflarında dolanıp incelemeyi severim .
   Emeviler Dönemi'nde kullanılmaya başlanmış. (7.8.yy.)
    ( Bu süslü püslü minber de Zeynep Sultan Cami'nin)




 
   Mihrabın sol tarafında böyle yüksekçe üzerine çıkılıp oturulan bir bölme görürsün . Fu' cuğum minber gibi bu elemana da ancak bakabilirsin , üzerine çıkamazsın
    Adı  vaaz kürsüsü .
   İmam çıkıp vaaz eder . Yani dini öğütler verir .
   Ahşaptan olanı da mermerden olanı da var . Çok güzel bezenmiş olanları var .

   (Yinee Zeynep Sultan Camii)




Camide kadınlar için ayrı bir ibadet kısmı vardır . Erkekler mihrabın önünden itibaren bütün nefleri kullanabilirler . Kadınlar için neflerin arka tarafı ve / veya  üst kat ayrılmıştır. Bu kısımlara kadınlar mahfili deniyor . Kesinlikle eşitlikçi olmama rağmen rahat bir namaz için bu planlama bana göre uygun .  Fotoğraf çekmemişim .

   Bu da Fu'cuğum "müezzin mahfili " . Osmanlı camilerinde müezzinler için ayrılmış bir kısım .
   Ya , sekidir (zeminden yükseltilmiş oturmaya uygun bir set )
Ya  , yandaki gibi kısa sütunlar üzerine inşa edilmiş küçük bir platformdur .
  Müezzinler burada birarada otururlarmış. Ezan, kaamet, tesbihat dersleri verirlermiş . Bu konuda pek bilgim yok Vikipedi'ye baktım, öyle diyor...Bazen imamın tekbirlerini tekrarlarlarmış
(Yandaki Sultanahmet Cami'nden )


  Bir de Fu , "hünkar mahfili " var ki o bölüm  Osmanlı camilerinde ama  büyük camilerinde görebileceğin bir kısım. Padişahın namaz kılması için ayrılmış parmaklıklı özel bir bölüm .
    Nur-u Osmaniye, Sultanahmet ve Ayasofya gibi camilerin hünkar mahfiline giriş de özeldir .
   Padişah Sultanahmet C. nin içine girmek için yandaki rampadan atla çıkıp içeride attan iner , kısa bir yürüyüşle kimseyle karşılaşmadan hünkar mahfiline ulaşırdı .


       Camilerin insanların abdest alabilmesi için bir bölümleri  olur . Bazı camilerin avlularında abdest için şadırvan vardır . Şadırvanlar genellikle çokgen veya daire planlıdır. Üstleri ya piramidal ya da konik çatılıdır.
   Yandaki Sultanahmet Cami'nin şadırvanı . Çokgen planlı ama üstü kubbeli .
    İslam ülkelerinde Osmanlı mimarlığı sayesinde  yaygın kullanılmaya başlanmış



     Avlu, caminin önündeki duvarla çevrelenmiş , üstü açık  bölümdür .
    Sol tarafta revak görüyorsun Fu. Caminin avlu duvarının az ilerisine sütunlar dizmişler , aranın üzerini şık bir şekilde kapamışlar, nespa ? Sıcaktan , yağmurdan , kardan korumak için . Güzel değil mi ? Üstteki şadırvanlı  resimde Sultanahmet Cami'nin avlusunun bir kısmı gözüküyor. Böyle avlulara revaklı avlu  deniyor haliyle ...

   Caminin giriş kapısının önünde ya yukarıdaki gibi revaklı, dışa açık yahut  tamamen kapalı bir kısım var ise oraya "son cemaat yeri " denir .
   Zemini avlu döşemesinden en az yarım metre yüksektir. Ayrıca mihrabı vardır . Adından da anlayacağın gibi içeride yer kalmadığında  namaz kılabileceğin bir bölümdür .
   Yandaki içine hiç girmediğim dışını çok sevdiğim bir cami. Sultanahmet'te tramvay istasyonunun dibindeki Firuz Ağa Cami'nin son cemaat yeri . Bak revak var , dışa açık.



Bu da Zeynep Sultan Cami 'nin son cemaat yeri.  Revağı fark etmişsindir ama bunu camla kapatmışlar . Diyeceksin ki niye ? İşte eyle :)   Kış , soğuk ...

    Bu Sultanahmet C. nin son cemaat yeindeki mihrap . Güzel , değil mi ?
   Solda büyük giriş kapısı görünüyor . Bizdeki böyle anıtsal kapılara "taçkapı" deniyor . Diğer adı portal . Lütfen Selçuklu camilerinin kapılarına bir gözat. Of of , kocamaaan , görkemli kapılar . 
 
    Şimdi ... Minarelere gelirsek ... Eskiden hoparlör olmadığından  müezzin yüksek bir yere çıkıp sesini olabildiğince uzağa iletsin,  milletin namaz vaktinden haberi olsun diye yapıldılar.
    Uzun bir kulenin üzeri külahla örtülmüş. Minarenin balkonuna şerefe deniyor .
    Müezzin günde beş kez kulenin merdivenini çıkıp şerefede ezan okuyordu . Of ki of ... Şimdi çıkmak zorunda değiller , hatta öyle aman aman bağırmalarına bile lüzum yok . Teknoloji sağolsun . Bu güzel bir şey ama yeni camilere minare yapıyorlar :) Minare yapımı Abbasiler döneminde başlamış ( 9.yy). Yani peygamber zamanından 2 yy sonra . Mantıklı bir ekleme olmuş camiye kabul . Ama bu yy da görüntüden ibaret .  Ben severim minarelerin görünüşünü , varsın olsun . Elektrik de kesilebilir değil mi :)
   Osmanlı zamanında sadece padişah ve hanedan üyeleri birden fazla minareli cami yaptırabilirlerdi . İki veya daha çok minare gördün mü " Ha !  "diyorsun " Bu selatin camisi ." Bu bir ayrıcalıktı . Şimdi ezanın duyurulmasının teknoloji ile kolaylaştığı bu devirde her tarafta iki minareli cami yapılması bana tuhaf geliyor . Görüntü için bir tane yeter . Padişah yaptırmıyor ki...
   Sultanahmet Cami yapılırken galiba Arap Yarımadası'nda 6 minareli bir cami mevcutmuş (Medine'de sanki...) . Orası da Osmanlı'nındı biliyorsun . O camiye bir minare ekletilmiş bizimki 6 minareli yapılmış. Tek olması istenmiş yani ...

 Yoruldum bre , yazı bitmedi Fu . Demek ki neymiş camide bakılacak çok şey varmış . Sütunlarına , kalem işlerine , çinilerine , kapılarına , varsa pencere kapaklarına , güzel pencerelerine de vs bakmak gerek . Gel Fu seninle Süleymaniye'ye gidelim . Bir kez gittim ama çok etkilendim .Yine gelelim yine gelelim ...

2 yorum:

  1. Hu'cugum,
    Ne guzel anlatmissin. Ben en cok revak i (revagi mi demeliydim bilemedim) sevdim. siir gibi...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben de severim revakları. Zariftirler. Şiir gibi tanımı uygun :)

      Sil