10 Temmuz 2010 Cumartesi

GALATA SURLARI VE KULESİ



Galata surlarının çevrelediği yeri İtalyan varoşu olarak da adlandıranlar var.Tabii İtalyan kolonisi demek daha doğru olur.(Bunu şaşırtıcı bulanlara hatırlatmak isterim ki 2. yy.da şehir Roma İmparatorluğu’na geçmişti,yani İtalyanlara…). İtalyanlar başlangıçta, bilinen sur içine yerleşmiş. (İlk İtalyanlar Amalfi’den gelmişler sonra Venedikliler duhul etmiş.) 2. yy’da Hristiyan kilisesi Katolik ve Ortodoks diye ayrılmış.Böyle olunca zaten birbirlerinden pek hazzetmeyen İtalyanlar ve Bizanslıların arasında gerginlik olmuş. Velhasıl Galata civarına yerleşen İtalyanlarla Bizans halkı arasındaki kötü ilişki zaman zaman ciddi kavga ve saldırılarla devam etmiş.Sonuçta çok sağlıklı olmasa da karşılıklı çıkarlar sayesinde uzun süre bir arada yaşamayı başarmışlar.Venedikliler ticaret yaparak hem kendi kolonilerini hem Venedik’i ihya etmişler.
4.Haçlı Seferi’nin dinine bağlı ordusu Kudüs’e giderken onun yerine zengin ve görkemli Constantinopolis’i son derece dünyevi duygularla almış(13.yy).Ordu Venedikli İtalyanlarla diğer Avrupalılardan oluşuyormuş. Zaten Hristiyanların olan bir şehri fetheden bu ordu, şehir halkının çoğunu katledip şehri yakmış,yağmalamış.(Bu sayede İtalya bugün birçok değerli Bizans eserine sahiptir.) Bizanslılar yaklaşık 60 yıl sonra şehri geri almayı başarmışlar.Tabii Venediklilere karşılık vermeyi borç bilmişler.Galata’daki Venediklilere saldırmışlar.Surları yıkmışlar.Galata’yı Venediklilerin rakibi olan Cenevizlilere vermişler.Bu sefer İtalya’nın Cenova kenti ihya olmuş.
Cenevizliler Latin İstilası’ndan ağzı yanan Bizanslıların izin vermemesine rağmen önce kuleler sonra da sur duvarı yapmaya başlamış.Velhasıl arazi satın alarak, İmparator’la gerginlikler hatta çatışmalar yaşayarak inatla bölgelerini genişletip güvenli hale getirmişler.Sonunda bir anlaşmaya varılmış.Ama imparatorluğun gücünü kaybetmesini, artanTürk tehdidini kullanarak surlarla ilgili çalışmalarını neredeyse 1435’e kadar sürdürmüşler.
Şehrin tarafımızdan fethedilmesi sırasında çekimser kalan Cenevizliler Fatih Sultan Mehmet ile mülklerini,surlarını ve kiliselerini güvenceye alan bir anlaşma yapmayı başarmışlar.
Depremler ,yangınlar,yol genişletme için yıkmalar derken şimdi sur gitti ismi kaldı yadigar. Bir de surun kuzey sınırı olan Galata kulesi …Kule yangın kulesi olarak kullanılmış .Şiddetli fırtınaların verdiği hasar yüzünden 19.yy’da yeniden yapılmış.Yani bugünkü kuleye bakıp eski kuleyi göremiyoruz.Ama İstanbul’la ilgili akla ilk gelen eserlerden olmuş,Hezarfen Çelebi’nin uçma deneyine başlangıç noktası olmuş,turistlerin ve dahi bizlerin çıkıp latif bir manzara seyretmemize imkan vermiş, İstanbul’un görüntüsüne güzellik katmış bir yapıdır.İş bu nedenlerle severim kulemizi ve yüzlerce yıl ayakta durmasını dilerim:)Bir de etrafını saran yapılar güzel olsa!

9 Temmuz 2010 Cuma

ARGO VE KÜLHANBEYLERİ

        Cem Yılmaz'ın bir gösterisini izliyordum. Bakış açısı, yorumları gerçekten komik. Arada argo sözler kullanıyor, bir iki yerde bıçkın taklidi yapıyordu. Aklıma 'Argo' yazım geldi. Ama kuru kuruya argo söz ve anlamlarını vermek istemediğim için biraz eklenti yapacağım.
       Argo konuşmayı eski Türk filmlerinde bıçkın delikanlıların konuşmalarında duyardım. Özellikle Neriman Köksal-Orhan Günşiray ve Türkan Şoray-Tanju Gürsu ikililerinin oynadığı 'Fosforlu Cevriye' filmlerinde argo bolca kullanılmıştır. Sürüyle film var tabii ama benim aklımda özellikle bunlar kalmış. Son çekilen 'Yedi Kocalı Hürmüz' filminin fragmanını izlemiştim. Bir sahnesinde Nurgül Yeşilçay neredeyse nefes almadan ard arda argo sözlerle konuşuyordu -ilk kocasıyla olmalı, külhanbeyiydi- çok komikti.
       Çocukluğumun geçtiği mahallede abilerin konuşmalarından da aşinayım argoya. Şimdi farkediyorum ki bildiğim bazı argo sözleri gençler bilmiyor -en azından benim çevremdekiler- Onlar film ve dizilerden yeni popüler kelimeler öğrenip dillerine pelesenk ediyorlar. Her kuşağın kendi gençliğinin kelimeleri var.
       Girizgah tamam, argo birkaç lafı da ekledim sona ... Eh bu dili doğal olarak kullanan külhanbeylerinin ne menem kişiler olduklarını da yazayım bari.

          Osmanlı İmparatorluğunda kimsesiz olan veya üvey anne-babanın bakmayıp sokağa attığı veya ebeveyni olduğu halde idare edilemeyen , reddedilen , evden kovulan çocuklara , merhametli hamam sahipleri, hamamların külhan kısımlarında kalma izni verirlermiş.     
        Külhana kabul edilen çocukların en kıdemlileri :) ateşe yakın yere , diğerleri de kıdemlerine göre ateşle kapı arasında bir yere konuşlanırmış.
        Çocuklar , odun taşıyarak , biriken külleri dışarı atarak , ortalığı temizleyerek  yapılan iyiliğe karşılık verirlermiş. Mahallenin iyilikseverleri çocuklarının eski kıyafetlerini , Ramazan'da artan yemekleri , ekmekleri verirlermiş.
        İşte bu biçarelere külhanbeyi denirmiş.Yazın sahillerde odun yığılan yerlere (Yenikapı, Çatladıkapı, Unkapanı, Salıpazarı, Fındıklı, Üsküdar...)  dağılır , akşamları odunların üstünde yatarlarmış.
       Gedik Paşa Hamamı külhanından çıkma külhanbeyleri en ünlüleriymiş.
       Büyükler  pazarlarda küfe ; küçükler de hanım ve efendilerin eşya bohçalarını taşıyarak geçinirlermiş. Büyüdüklerinde bazıları tulumbacı , bazıları yankesici veya hırsız olurmuş.
İçlerinde okumak isteyenler , mahalle mektebine gidenler , camide ufak tefek işler yapanlar , büyüyüp müezzin olanlar da varmış.
       Nizam-ı Cedid kurulduğunda zamanın külhanbeylerinin çoğu orduya katılmış.
Kendilerine özgü bir ses tonu ve tavırla konuşmalarına halk arasında 'külhanbeyi ağzı' denirmiş. 


*Bu bilgiler Abdülaziz Bey'in "Osmanlı Adet Merasim ve Tabirleri" adlı kitabından bir özettir. Tavsiye ederim, okuması gayet keyifli. -Tarih Vakfı Yurt Yayınları-

Birkaç argo laf :
Cinlemek: Çok kızmak
Babası tutmak: Zenci kadınların k ızması kastediliyor
Aftos piyos: Rumca-''Bu nedir?'' Türkçe-''Onu kim alır,kim satar'' veya ''Ne önemi var?''
Alabanda:Ağırlamak
Aldı fitili:Fena kızdı
Apiko: Süslü
Avucu açık:Müsrif
Beberuhi:Çok kısa boylu adam
Boşan da semerini ye: Doymadan yiyenler için
Burnu kırıldı: Haddini bildi
Camgöz: Meraklı
Canbalak atıyor:Sıçrayıp geziyor
Çamura oturttu: Hile ile aldattı,iflas ettirdi
Çapaçul: Perişan elbise ile gezen
Çarşamba karısı: Çocuk korkutmak için uydurulan hayali varlık
Çetrefil: Türkçe bilmeyen,yanlış söyleyen
Çolpa: Beceriksiz adam,dikkatsiz iş gören
Daltaban: Boş boş dolaşan,ayağına üşenmeyen
Dili ekmekçi küreği kadar: Her söze terbiyesizce karşılık veren
El ele verseler Bağdat'ı bulurlar: Kalabalık aile
Farfara:Telaşlı,aceleci
El elde baş başta: Neyi var neyi yoksa tüketmiş
Evir tevir:Boş söz
Feleğe kelek demeyen takımından:Kimseye boyun eğmez,minnet etmez
Felfes:Vakitsiz iş yapan,işine özen göstermeyen kişi
Fındıkçı:Hileci
Fingir fiş:Fazla serbest davranışlı,ona buna açık saçık söz atan

2 Temmuz 2010 Cuma

OL ZAMANLAR BİR İNCİLİ ÇAVUŞ VARDI

16. yy. sonu 17.yy. başlarında yaşadığı sanılan İncili Çavuş'un asıl adı Mustafa Efendi'dir.Çağdaşı olduğu padişahlara müsahiplik (büyük bir zatın yanında bulunarak onu sözleriyle,sohbetiyle eğlendiren kişi) yapmıştır.İlk müsahiplik yaptığı padişah Sultan Mustafa'dır.Onun dikkatini bıyıklarına taktığı inciler yüzünden deli sanılarak çekmiştir:)
İşte size bu yaşlı yeniçeri çavuşunun yaşadığı olaylardan biri...

Hünkarın gözdesi olduğu için İncili Çavuş'u kıskananlar onun bazı suçlarını padişaha jurnalliyorlardı.Hünkar kendisini sorguya çekince yaptığı hatayı affettirecek bir bahane mutlaka buluyordu.Birgün padişah:
_Usandım senin özürlerinden,demiş.Ceza olarak öyle bir hata işleyeceksin ki;özrün kabahatinden büyük olacak!
İmtihana benzeyen bu garip cezaya:
_Fermanın taçtır başımıza... deyip düşünmeye başlayan Çavuş nihayet sahneyi tertip etmiş:
Akşam... Alacakaranlığın loş divanhaneleri(salonları) sardığı mumların henüz yakılmadığı bir demde,harem dairesi kapısında padişaha rastlayan İncili;ayaklarının ucuna basarak gelip Sultan Mustafa'nın gerisini okşamış! Öfke ve hayretle dönen padişah, karşısında koca muzibi görünce bağırmış:
_Neydi o hayasızlık,behey küstah?
İncili Çavuş şu cevabı vererek imtihanı kaznmış:
_Özür dilerim padişahım! Karanlıkta sizi kadınefendi zannettim!
Milliyet ,''Türk Mizahının Öncüleri'',fasikül16